İdeoloji-Siyaset-İktidar-Bilgi/Belge *05 Haziran 2015″ (1)
Devlet yönetimi aynı zamanda iktidar olma işidir. Yönetim esnasında yapılan tüm icraatlar bir şekilde belgelere işlenir, kaydedilir. Belgeler iktidarların hem araçları hem de amaçlarıdır. Her iktidar kendi ürettiği belgelerle de hesap verir.
İdeoloji-Siyaset-İktidar-Bilgi/Belge*
Fahrettin Özdemirci-Mehmet Torunlar
Genelde güncel resmi bilgi/belgeleri, özelde arşiv belgelerini karşılaştırmalı olarak, objektif ve görece dışarıdan (yani kendi ideolojilerimizi ve önyargılarımızı da bir tarafa bırakarak, öznel düşünme pratiğinin açmazına da düşmeden) inceleyip araştırdığımızda nesnel bir bakış açısı yakalayarak çok farklı tespitlerde bulunabiliriz. Örneğin, resmi bilgi/belgeler ile arşiv belgelerinin dil formları incelenerek taşıdığı mesajın, beyanın, eylemin ideolojik tarafını ortaya çıkartan izleri, barındırdığı olumlu veya olumsuz örüntüleri, niyetleri, psikolojileri tespit edebiliriz. Bu anlamda resmi bilgi/belgeler devletlerin, kurumların, birimlerin, şirketlerin dönemsel ideolojilerini gözler önüne seren ilk elden ve en önemli materyallerdir ve ideolojik öğeleri kodlamak için oluşturulan biçimsel bir araca, yani dilin kullanımına sahiptir. “Nitekim ideolojinin meşrulaştırmaya çalıştığı şey düzenin ya da iktidarın otoritesidir. Burada düzen, bütün ile parça arasındaki organik bağı, iktidar da yönetenler ile yönetilenler arasındaki hiyerarşik ilişkiyi ifade etmektedir”[1]
Clifford Geertz’e göre de “ideoloji iktidarın çevresinde döner.”[2] İdeolojinin işlevi özerk bir siyaseti olanaklı kılmaktır. Otorite sayılan ve siyasete anlam katan kavramları, doğru olarak değerlendirilmesini sağlayacak inandırıcı anlamları ve imgeleri sunarak yapar bunu.[3] İnandırıcı anlam ve imgelerin ana kaynaklarından bir tanesi de şüphesiz resmi yazı veya belgelerdir. İktidar, devlettir ve devletin ideolojisini de iktidar şekillendirir. Bu şekillenmeyi en kuvvetli olarak belgelerden ve onların dilinden takip edebiliriz.
Devletlerde, kurumlarda ideoloji, dolayısıyla söylemlerin ve belgelerin dili ve kullanımı dönemsel olarak değişikliklere de uğrar. Yönetim, yönetici değişiklikleri, ulusal veya uluslararası konjonktür ideolojik değişikliklerde de etkilidir. Bu değişiklikler söylemlere ve belgelere anında yansır. Söylemlerin ve belgelerin dil formları incelendiğinde ideolojik değişimler, gelişmeler, gerilemeler de izlenip tespit edilebilir.
Kurumsal iletişimin aracı olan güncel resmi bilgi/belgelerin ve arşiv belgelerinin incelenmesi sonucunda ideolojiàsiyaset àiktidar üçlemesinin kesişme noktaları, güzergâhları ile olumlu-olumsuz eylemleri ve ilişkileri ortaya çıkartılır.
Buraya kadar olan kısımda güncel resmi bilgi/belgelerin ve arşiv belgelerinin olumsuzlama gibi bir içerik taşıdığı anlamı çıkabilir. Oysa aynı bilgi/belgeler yönetimlerin, yöneticilerin, iktidarların ve ideolojilerin savunma aracı olarak da tanımlanabilirler. Arşivlerin korunması ideolojilerin karşısında bilinçsiz mağdurlar olmanın önüne geçmek noktasında önemli dersler verebilir. Her türlü savunma için nitelikli ve süreçler dâhilinde sistemli üretilmiş belgelere en çok ihtiyaç duyacak grup geçmişin iktidar odakları olacaktır. Tüm savunmalar ve ispatlar belgeler üzerinden yürütülebilir. Belgelerin ağırlığı karşısında hiçbir şey konuşamayacaktır.
İdeolojiàsiyasetàiktidaràbilgi/belge ve arşiv ilişkisinde yönetimsel, toplumsal, sosyal vd. gibi gerçeklikleri tanımlayan unsurların bulunduğunu ifade etmiştik. Bu anlamda belgeler meşruiyetin tesisi, ideolojinin yaygınlaştırılması, etkinleştirilmesi, hegemonyanın sağlanması, baskı ve adaletsizliklere ait izleri taşımasıyla beraber şeffaflık, hesap verebilme, açıklık, bilgilenme gibi toplumsal ve uluslararası ilişkiler açısından önemli bilgileri ve delilleri de içerisinde barındırabilir.
Sürekli bir kontrol mekanizması içerisinde yönlendirilerek bilgi/belgelerinizi ürettiğinizde, bu sistem yalnız kendi kaynaklarından beslenerek kapalı devre çalışan bir düzenek halini alır ve bu düzenek de sürekli olarak kendisini tekrarlar. Devamlı belirli bir odaktan beslenen, resmi ideolojinin yönlendirmeli gerçeklerine referansta ve atıfta bulunularak üretilen, oluşturulan, elde edilen belge birikimi belli bir noktadan sonra hayatın, demokratik kuralların ve uluslararası normların çerçevesinde işleyen bir sistemin pratiklerine ters düşer.
Bu bağlamda her yönetim ideolojik uygulamalarının, iktidar baskılarının gizlenmesi, silinmesi noktasında ne kadar uğraşırsa uğraşsın, neticede bireyselden kurumsala ve devlete kadar uzanan bir çizgide kontrollü olması gerektiğini, denetlenebileceğini, sorgulanabileceğini, hesap verebileceğini bilmelidir. Ne kadar titiz davranırsa davransın belgeler üzerinde bir iz, delil bırakacağının da farkında olmalıdır. Ne kadar kontrollü üretilirse üretilsin, belgeler iktidar odaklarına karşı bir kontrol noktası veya mekanizması işlevini de görür. “Kurumlar yapılarının gereği, iletişim eylemlerinin önemli bir kısmının delillerini saklamak ve tekrar kullanmak zorundadır. Çünkü kurumlarda iletişim, iş ve işlemlerin yürütülmesi için gerçekleştirilen bilgi yüklü eylemler bütünüdür”[4]
Belgeler; inceleyenlere, tenkide tabi tutanlara ideolojilerin izlerini, iktidar odaklarının belirlenmiş rutin açıklamalarını verirken aynı zamanda o güçlere kontrollü olmanın gerekliliğini de dayatabilmektedir.
İktidar odaklarının karar alma ve uygulama süreçleri ile bunların hayatın, toplumların, kişilerin pratiklerine yansıma biçimleri bir şekilde kayıt altına alınarak arşivlenmektedir. Bu arada belgelerin içeriklerine, oluşumuna veya üretimine müdahalesi söz konusu olabilir. Ancak müdahale biçimi ve yoğunluğu ne derecede olursa olsun, metnin bütününde veya kullanılan bir takım kelime, terim ve kavramların kullanılışında birçok husus belgeye yansımakta, bu anlamda müdahalenin şekil, içerik ve etkisi oransal olarak belgelerde görünürlük kazanmaktadır. Bir anlamda müdahale odakları belgeler üzerinde termal veya genetik izler bırakmaktadır. İktidarın meşrulaştırılması sürecinde merkez eksenini oluşturan ilişkiler sistemine yerleşen temel unsurlardan olan belgeler, iktidarların onların dayattığı ideolojilerin kurgulanmış hakikatleri ile asli hakikatleri birbirine bağlayan düğümlerden bir tanesidir. Paul Ricoeur, “otoritenin paradoksunun yöneticilerinin meşruiyet iddialarını, yönetilenlerin otoriteye olan inançlarına bağlayan düğümün (nexus) özelliğiyle ilgili olduğunu ifade eder.”[5] Kurgulanmış hakikat ile asli hakikat arasında da belgeler üzerinde böyle bir paradokstan bahsedilebilir. Onlar üzerlerinde hem kurguyu hem de çoklu gerçekliklerle asli olanı birbirine düğümleyerek barındırırlar.
Bu nedenle Arşivàİktidar ilişkisini incelerken göz önünde bulundurulması gereken ilk husus, iktidar odağı ve arşivi iki farklı bütün ve karşılıklı iki farklı güç odağı olarak tanımlamak olmalıdır.
Buradan yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, hem iktidarın kendisi, hem de arşiv (belgeleri dolayısıyla bilgileri, delilleri taşıması açısından) iktidarı içerisinde barındırır. Kavramsal olarak iktidarı yalnız devlete ait görmemek gerekir. İktidar kişisel, kurumsal, örgütsel, devletsel, uluslararası gibi alanlarda değişik yansımalarla kendisini ortaya çıkartabilir.
İktidarın tek bir odakta toplanması gibi bir görüş yanılsamadan ibarettir. İktidarın da dereceleri vardır. İktidar odakları ile arşivler arasında sınıfsal bir tasniften veya sınıfsal bir yaklaşımdan bahsedilemez. Arşivler barındırdıkları bilgiler sebebiyle belirli bir iktidara da sahiptir denilebilir. Bunun farkında olmak iktidar sahiplerinin güçlerine ek bir enerji verebilir. Ancak arşivler dönemsel yani eşzamanlı (senkronize) olarak incelendiğinde pasif bir konumdadır. Kullanıcısı genellikle yalnızca ilgili kurum ve kuruluşlardır. Dönemsel olarak iktidarını gösterebileceği düşünülse de, arşivlerin artzamanlı (diakronize) olarak incelendiğinde son derece aktif ve dinamik bir yapıya dönüştüğü ve iktidarı içerisinde barındırdığı görülür.
Yıllardır kamu kurum ve kuruluşlarının arşivlerinin, iktidarlardan ve onların çıkarlarından ayrı düşünülemeyeceğini söyleyenlerin göz ardı ettiği bir gerçek vardır ki, eleştirilerini, olumsuz tespitlerini, öngörülerini aynı belgeler üzerinden elde ettikleri bilgi, mesaj, beyan, eylem veya söylemler üzerinden yürütürler. Yani arşiv belgelerinin güvenilirliğini tartışan, barındırdığı bilgilere itiraz edenler politikalarını ve söylemlerini suçlu ilan ettikleri özneyi, yine arşiv belgelerini inceleyerek kurgulamaktadırlar.
İktidarlar icraatlarını, meşruiyet araçlarını, ideolojilerini belgelere yansıtarak belgeleri birer yaptırım, yönetim veya propaganda aracı olarak da kullanabilirler. Belgelere, hâkim iktidar söylemleri yansıtılabilir. İktidar güçleri resmi belgeler üzerinden bir söylem geliştirip bireylerle, toplumla ve uluslararası sahalarla iletişim kurabilirler. Bu da her dönemde arşiv-iktidar arasında bir bağ olduğunu gösterir.
Ancak arşiv belgelerinin incelenmesi iktidar, meşruiyet, ideoloji ve hâkimiyet ilişkilerini de çok net bir şekilde yüzeye çıkartır. İktidarların gücünü pekiştirmek, toplumsal kabulü sağlamak için yaptıklarıyla birlikte, belgelerin arka planında, derinliğinde işlenenler sistemli bir çalışma ile deşifre edilebilir. Bunun tam tersi de geçerlidir. Haksız suçlamalar, önyargılar, öznel düşünce kalıpları ile oluşturulan suçlama ve nitelemelere en doğru ve ciddi cevaplar arşiv belgeleri üzerinden verilebilir. İşler bu noktaya geldiğinde arşivin iktidarı da başlamış demektir.
Bu arada kısaca değinmekte fayda vardır ki, arşiv belgelerini inceleyenler, onların tarafsız olmadığını savunanlar temel olarak arşiv belgelerinin kullanılmasını eleştirirken, ikincil kaynak denilebilecek tanıkların sözlü ifadelerine, anılara, medya haberlerine kadar çok geniş bir yelpazedeki kaynakları kullanmakta ve bunlara büyük önem vermektedirler. Disiplinlerarası bir alan olarak nitelenen ve ‘bellek çalışmaları’ adı verilen bu yöntem özellikle son dönemde arşiv belgelerini eleştirenlerce çokça kullanılan bir çalışma alanı olmuştur. “Bellek çalışmaları, sosyal ve beşeri bilimlerde özellikle tarih, antropoloji, edebiyat ve psikoloji gibi disiplinlerin ağırlıklı olarak eğildiği, (…) en genel anlamıyla bireysel ve toplumsal hatırlama (ve unutma) süreçlerini inceler. (…) Sözlü tarih, belleğin işleyiş biçimini, sözlü kültürü ve yazıyla ilişkisini irdelemeyi gerektirir. (…) 1980’li yıllardan itibaren Türkiye’de geçmişe ve kimliğe yönelik artan ilgi, anı, biyografi, otobiyografik roman, belgesel film ve televizyon dizisi gibi ürünlerin üretilme ve tüketilme sürecini tetiklemiş, sivil toplum kurumları ve akademisyenler de sözlü tarih ve bellek çalışmaları alanında projeler geliştirmeye başlamıştır.”[6]
Ancak burada da arşiv belgelerinin güvenilirliğinden daha büyük problemler ortaya çıkar: Hafızanın güvenilirliği. “Birey, hatırlama anında basit bir şekilde geçmişte depolanmış bilgiye ulaşmaz. Bellekteki veri, hatırlama anının özellikleriyle harmanlanarak yeniden oluşturulur. (…) Hatırlama sürecini incelemek, aynı zamanda unutma sürecinin de farkında olmayı gerektirir. İnsan beyni, deneyimlediklerinin büyük çoğunluğunu unutmak zorundadır; bu açıdan hatırlanan, yaşanmış olandan yapılan bir seçkiden oluşur.”[7]
“Cenevre’de Prof. Clarapéde’in öğrencileri de, yapılan meşhur deneyler sırasında, üniversitelerinin giriş holünü doğru biçimde betimleyememişlerdi. (…) Buna, tanıklıkların aslında anıların ifade edilmesinden başka bir şey olmadığını eklerseniz, ilk algılama hatalarının hafıza hatalarıyla, o oynak, ihtiyar hukukçularımızdan birinin daha önce de eleştirdiği o ‘escoulourjante’ [Beaumanoir’in ‘akışkan hafıza’yı belirtmek için kullandığı terim] hafızanın hatalarıyla karışma tehlikesinin her zaman mevcut olduğu görülür. Bazı zihinlerde doğruluktan uzaklık gerçekten patolojik bir görünüm alabilir”[8]
Yılmaz Özakpınar da hafızanın unutmaya ve yanılmaya yönelik özelliklerine dikkat çeker: “İNSAN HAFIZASI hatırlar, unutur ve yanılır. Yanılmak, hatırlama ve unutma kadar doğaldır. Çünkü insan hafızası bir fotoğraf makinesi ya da teyp cihazı gibi aynen kaydeden ve tutan bir sistem değildir. (…) İnsan zihni, deneyimlerden geçerken, duyularından gelen izlenimleri, kopyalar gibi kaydetmez. Onları, geçmiş deneyimlerine, bilgilerine, o andaki ihtiyaçlarına, ilgilerine ve geleceğe ilişkin tasarılarına göre yorumlar, hükme bağlar, seçer, kısaltır, birleştirir, özümler. Kaydedilen içerik, bütün bu işlemlerden sonra, zihnin kendi işine yarayacak şekilde oluşturduğu bir düzenlemedir.
(…) Prensip olarak, izlenimleri aynen tutmaz ve biriktirmez. İzlenimleri pasif bir duruşla almaz; onlara anlam verir ve onları kendi işine yarayacak biçimde tutar. Bu arada birçok şeyler kayar gider; geriye onlardan hiçbir iz kalmaz. Bazı izlenimler ise bir maksada göre geçmiş deneyimlerle birleştirilerek yeni bir şekil alır. Algılanan bazı olaylar ve şeyler hakkında verilen hüküm tutulur; fakat o hükme esas olan izlenimler hiç tutulmaz. (…) Hafıza bütün izlenimlerin yığıldığı bir depo değil, biyolojik bir yapıdır; hayatın gereklerine göre zihin süzgecinden geçerek biçimlenen özümsenmiş bilgileri saklar.”[9]
İlgi, ihtiyaç ve durumuna göre seçici olan, unutan, süreçlere istediği şekli verebilen biyolojik bir mekanizmaya değişmez, bağımsız ve sarsılmaz bir doğru muamelesi yapmak olayların taraflarına yapılan bir haksızlıktır.
İnsanoğlunun ölümlülüğü, belleğin de ölümlülüğünü ve geçiciliğini ortaya koyar. Belleğin (hafızanın) geçiciliği ve güvenilmezliği tarih boyunca düşünürlerin ilgi alanı olmuş ve bu konuda metaforik görüşler ortaya koymuşlardır. “Sokrates, Thateleus’la belleklerin güvenilirliği konusunu tartışırken, belleği çok yumuşak ve cıvık bir bal mumu tablete benzetmiş, Freud ise, yüzeyde hatıra izi olmasa da bu yüzeyin altında silinmeyecek şekilde depolanmış derin hatıra katmanları olduğuna işaret etmek için yapboz tahtası metaforunu kullanmıştır. Aquinolu Tommaso’nun yardımcısı Reginald, ustasının belleğini kutsal kitap gibi görüyordu, hekim-sanatçı Carus ise belleği büyük bir labirente benzetmiştir. Bunlar vurgu farklılıkları değildir sadece; metaforlarla anlatılan bellek tarihi bize sürekli farklı bellek türleri gösterir.”[10]
Yine “Freud[11] 1925 yılında yazdığı bir notta, hafızama güvenmediğim zamanlar kaleme kağıda başvururum diyor.”[12]
Kayıtlı bilgilerin oluşturduğu arşivleri, belgeleri, iktidar ilişkileri ve mücadelelerinin dışında arayamayız ve ondan ayrı düşünemeyiz. Bellek çalışmaları da böyledir ve arşivlerden daha fazla iktidarlarla ve ideolojilerle iç içedir. Ancak arşiv belgeleri yazılı ve kayıtlı olması sebebiyle hem iktidar olmanın, saklamanın, gizlemenin hem de hesap vermenin, yargılamanın, yargılanmanın, savunmanın araçlarıdır. Her iki taraf için de vazgeçilmez bilgi kaynaklarıdır. Bu iki kaynağa da tarafsız yaklaşmak zorundayız. “İki türlü tarafsızlık biçimi mevcuttur: âlimin tarafsızlığı ve yargıcın tarafsızlığı. Ortak bir kökleri vardır: Hakikate namusluca boyun eğmek.”[13]
Şekil-1: Kurumsal Bilgi/Belge Yönetimi Güç-İktidar İlişkisi
Arşiv belgelerinin taşıdığı hakikatleri veya yönlendirmeleri eksiklikleri ortaya çıkartmanın birçok yolu vardır. Bunlardan bir tanesi de arşivsel bilgi analizi yapmaktır. Bundan sonra da herkese düşen hakikatler karşısında namusluca boyun eğip, diz çökmektir. Her iktidar kendi ürettiği belgeler ile hesap verir.
* Özdemirci, F ve Torunlar, M. Bilgi Çağında Arşivsel Bilgi Analizi: Bilgi-İktidar-İdeoloji-Devlet. Ankara, 2015. 9-16.ss. arasında yayımlanmıştır.
[1] Ricoeur, Paul. Hafıza-Tarih-Unutuş. İstanbul: Metis Yayınları, 2012. 102.s.
[2] Geertz, Clifford. Yerel Bilgi. Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 2007.
[3] Ricoeur,Paul. Hafıza-Tarih-Unutuş. İstanbul: Metis Yayınları, 2012. 102.s.
[4] Özdemirci, Fahrettin. “Kurumsal İletişim ve Belge Yönetimi”, I. Uluslararası Bilgi Hizmetleri Sempozyumu: İletişim, 25–26 Mayıs 2006, İstanbul (Bildiriler). Yay. Hazl. Ayşe Üstün ve Ümit Konya. İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi, 2007. İçinde 315- 324.
[5] Ricoeur, Paul. Hafıza-Tarih-Unutuş. İstanbul: Metis Yayınları, 2012, 103.s.
[6] Neyzi, Leyla. “Giriş”, Nasıl Hatırlıyoruz? Türkiye’de Bellek Çalışmaları. Yayına Hazırlayan: Leyla NEYZİ. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2011. 1-9.ss.
[7] Neyzi, Leyla. “Giriş”, Nasıl Hatırlıyoruz? Türkiye’de Bellek Çalışmaları. Yayına Hazırlayan: Leyla NEYZİ. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2011, 1-2.ss.
[8] Bloch, March. Tarih Savunusu ve Tarihçilik Mesleği. İstanbul: İletişim Yayınları, 2013. 140.s.
[9] Özakpınar, Yılmaz. Hafıza Yanılmaları ve İki Ayrı Hafıza Kodu Teorisi. İstanbul: Ötüken Yayınları, 2010, 11-12.ss.
[10] Draaisma, Douwe. Bellek Metaforları Zihinle İlgili Fikirlerin Tarihi. İstanbul: Metis Bilim Yayınları, 2014. 20-21.ss.
[11] S. Freud. “A Note upon the ‘Mystic Writing-Pad’,. S. Freud Collected Papers, V. Cilt. Ed. J. Strachey New York. 175-180.
[12] Draaisma, Douwe. Bellek Metaforları Zihinle İlgili Fikirlerin Tarihi. İstanbul: Metis Bilim Yayınları, 2014. 25.s.
[13] Bloch, March. Tarih Savunusu ve Tarihçilik Mesleği. İstanbul: İletişim Yayınları, 2013. 172.s.